varoluş ve türkiye

varlık yaratıldıktan sonra kıyamet gününde yok olup mahşerde yeniden diriltileceği güne sonrasında ebediyyen varlığını sürdüren bir olgudur. yani var olmuş bir şeyi kişiyi yada eseri ülkeyi yok etmek imkansızdır. varlığa yönelen düşmanlığın bu hakikati idraki ise düşmanlık ettiğini dönüştürmek, alt etmek gibi daha farklı yollara tevessülü beraberinde getirmekte. cana ve mala düşmanlıktan katbe kat fazla ve aşırı bu yolun varlığa düşmanlığı bu hakikate rağmen azalıp yok olmak yerine daha da alevlenmesi ise bir dilemma.

işte türkiyeye yönelen iç ve dış düşmanlığın derin analizinden bu varoluşa yönelen ama başarısız olan ama dönüştürerek "yok" etmeyi yani kendinden etmeyi içeren bir taarruza dönüşmüş durumda. 1920 kuruluş esasları açık olmasa bile gizliden türkiyenin varlığını ve değerlerini hedef aldığı doksan yıllık tarihe bakarak anlaşılabilir.

varlığını ortadan kaldırmaya güçlerinin yetmiyor oluşu onları türkiyeyi avrupai değerlere entegre edip asimile etme yoluna sevketmiş. bunu da açıktan yapamamaları onları türkiyenin ahlakına saldırıya yöneltmiş. yıllar boyunca çözmek bir yana dünya da cereyan eden tüm ahlaksızlıkları merhametsizlikleri batıl literatürü hatta daha da körükleyerek türkiyeye taşımış.

cana ve mala bile düşmanlığı erteleyen her ideolojiden elitler kendi anlayışlarını zorbalıkla bu topraklara enjekte etmiş. esasında varoluşsal, ama çaresizlikten ise ahlaka yönelik bu düşmanlığın hala günümüzde temsilcilerinin varlığı kuruluş amaçlarına halen sadık olduklarının bir göstergesi.

peki bu ontolojik düşmanlığın sebebi nedir. tabii ki türkiyenin dini ahlaki değerlerinin hak olmasıdır. ne kadar karanlık, kir ve zulüm ortaya çıkarsalarda bu yaptıklarının hayasızlık, batıl, karanlık, haksızlık olduğunu ve temiz olmadığını bu düşmanlığın temsilcilerine her gün bu toprakların hatırlatıyor oluşudur.

yani ontolojik yani varoluşsal tercihlerinin sahte, çürük ve akibeti beter bir tercih olduğunu her gün ve olayda hatırlatıyor oluşudur.

zira kendileri buldukları zifiri karanlıkta uyuyorken uykularını kaçıran bir parlaklık, kirden ölmek üzere olanlara temizlik, zülmü hayat tarzı edinmişlere adalet en hafif tabirle "huzursuzluk" kaynağıdır.

ayrıca edindikleri dünyevi imkanlardan olmak gibi, çalışmak ve helalinden kazanmak zorunda kalmaları gibi, saygı ve eşitlik gibi mefumların "rahatsızlık" verici olmaları da bu düşmanlığı körüklemekte.

işte türkiyeye eskiden beri yönelen iç ve dış düşmanlığın önce varoluşsal sonra cana ve mala, sonra ahlaka ve değerlere yönelen akabinde dünyevi bir takım sebeplerle görünürlük kazanan düşmanlığın sebepleri bunlar denebilir.

bu denli yükün altından kalkan bir türkiyenin bir mucizeye vesile olduğu ise tartışma götürmez.

Yorumlar

Popüler Yayınlar