dünya tasavvuru
her insanın ülkenin bir dünya tasavvuru var. önerdiği modeller amaç erek edindiği bir tasavvur bu. bunda yanlış bir şey yok. zorbalık olmadıktan savaş çıkmadıktan sonra bunların rekabet etmesinde de bir sakınca görünmemekte.
esas mesele de bu rekabetten genel hakim tasavvurun ne olduğu ve insanların bu tasavvura ne tepki verdiği ile alakalı görünüyor.
yani belli koşullarda bir yarıştan galip ayrılanla verilen mücadelenin yine bu koşullar içinde ve "sözleşmeye" genel ahlak ve adalet ilkelerine uygun olması beklenebilir..
buraya kadar herşey normal. ama ya bu "sözleşmeye" aykırı yollara tevessül edilir hakaret, iftira, bel altı kural ihlalleri hukukun boşluklarında faydalanmalar ortaya çıktığında sonuç ne olmakta.
işte bu savaş ahlakıyla yani ahlakla ilgili bir mesele haline gelmekte..
eğer mağlup olan kural ihlali yapmaya başlarsa işler çığırından çıkma tehlikesiyle karşı karşıya demektir..
peki bu "sözleşmeye" aykırı ahlaksızlık nereden gelmekte..birincisi taraflardan birinin ahlaksızlığından ama en derinde bu tasavvur ile ilgili denebilir.
post modern zamanda ise durum hakim tasavvur ile hakim olmak isteyen tasavvurların birbirine tamamen zıt olması. yani birincisi ikinci tasavvurun içinde mutsuz, eski saygınlığından ve yerinden olmuş makul bir hayat, herkesin özgür eşit ve adalet içinde sağlık içinde yaşadığı bir hayatla karşı karşıya olmaları..
yani bu halde mücadele varoluşsal hale gelmiş bulunuyor. zira tasavvurları sağlıktan adaletten merhametten eşitlik ve özgürlükten yoksun sadece kendilerinin "daha eşit" ve özgür olduğu bir toplum tasavvuru. kibre ve benliğe bu denli savaş açmış öteki tasavvurun bu son tasavvura galip gelmesi demek varoluşlarını yitirmeleri anlamına gelmekte.
işte savaşın bel altı sürmesinin sebebi bu. "daha eşit" ve sadece kendi özgür tayfanın önerdiği dünya tasavvurunu ise suriyede görmek mümkün.
esas mesele de bu rekabetten genel hakim tasavvurun ne olduğu ve insanların bu tasavvura ne tepki verdiği ile alakalı görünüyor.
yani belli koşullarda bir yarıştan galip ayrılanla verilen mücadelenin yine bu koşullar içinde ve "sözleşmeye" genel ahlak ve adalet ilkelerine uygun olması beklenebilir..
buraya kadar herşey normal. ama ya bu "sözleşmeye" aykırı yollara tevessül edilir hakaret, iftira, bel altı kural ihlalleri hukukun boşluklarında faydalanmalar ortaya çıktığında sonuç ne olmakta.
işte bu savaş ahlakıyla yani ahlakla ilgili bir mesele haline gelmekte..
eğer mağlup olan kural ihlali yapmaya başlarsa işler çığırından çıkma tehlikesiyle karşı karşıya demektir..
peki bu "sözleşmeye" aykırı ahlaksızlık nereden gelmekte..birincisi taraflardan birinin ahlaksızlığından ama en derinde bu tasavvur ile ilgili denebilir.
post modern zamanda ise durum hakim tasavvur ile hakim olmak isteyen tasavvurların birbirine tamamen zıt olması. yani birincisi ikinci tasavvurun içinde mutsuz, eski saygınlığından ve yerinden olmuş makul bir hayat, herkesin özgür eşit ve adalet içinde sağlık içinde yaşadığı bir hayatla karşı karşıya olmaları..
yani bu halde mücadele varoluşsal hale gelmiş bulunuyor. zira tasavvurları sağlıktan adaletten merhametten eşitlik ve özgürlükten yoksun sadece kendilerinin "daha eşit" ve özgür olduğu bir toplum tasavvuru. kibre ve benliğe bu denli savaş açmış öteki tasavvurun bu son tasavvura galip gelmesi demek varoluşlarını yitirmeleri anlamına gelmekte.
işte savaşın bel altı sürmesinin sebebi bu. "daha eşit" ve sadece kendi özgür tayfanın önerdiği dünya tasavvurunu ise suriyede görmek mümkün.
Yorumlar
Yorum Gönder